MOBBİNG NEDİR? NASIL İSPATLANIR? MOBBİNGE KARŞI TAZMİNAT VE CEZA DAVASI NASIL AÇILIR?


Mobbinge Mağduru Nedir?

Çalışma hayatında pek çok kişinin işyerinde maruz kaldığı ancak bir türlü konuyu hukuki zemine taşımakta çekingen kaldığı psikolojik şiddet diğer adıyla mobbing nedir? İş yerinizde hakaret, tehdit, düşmanca bakış veya kötü muameleye maruz kaldığınızı, işten eve geldiğinizde hiçbir şey yapmamış olsanız dahi yorgun geldiğinizi, sabahları ne olursa olsun işe gitme isteğinizin olmadığını, kendinizi işinizde yeterli olmanıza rağmen yetersiz, güvensiz, içinde bulunduğunuz gruptan dışlanmış olarak düşünüyorsanız ve işyerinin sizin zihinsel ve fiziksel olarak sağlığınızı bozduğunu inancındaysanız siz de mobbing mağdurusunuz demektir. 

Mobbing Nedir? 

Mobbing, maruz kalan kişiyi korkutmak ve taciz etmek amacıyla uygulanan psikolojik şiddet, baskı, taciz, rahatsızlık veya sıkıntıdır. İşyeri zorbalığı olarak da bilinen ve ilk kez iş psikoloğu Henz Leynman'ın gözlemleri sonucunda kullandığı "mobbing" kavramı, çalışma ortamlarında meydana gelen bir tür psikolojik şiddettir. 

Mobbingin Unsurları Nelerdir? 

İşyerinde yapılan her türlü hareket mobbing olarak nitelendirilemez. Hareketin mobbing olarak nitelendirilmesi için sistematik, sürekli, kasıtlı, yıldırma, etkisizleştirme ve işten soğutma amacında gibi hareketlerin varlığı gereklidir. Tüm bu hususların birlikte olması neticesinde mobbinge maruz kalan kişi üzerinde bir zarar (mesleki veya sağlık açısından) oluşması gereklidir.

Mobbingin Çeşitleri Nelerdir? 

Mobbing birçok şekilde meydana gelebilir. Bu hareket bazen yüksek sesle bağırma iken bazen de fiziksel şiddet olarak tezahür edebilir. Örnek verecek olursak; yüksek sesle konuşmak, kişiyi azarlamak, kişiyi dinlememek, kendisini ifade etmesine engel olmak, sözünü kesmek, kişiyi izole etmek, onu dışlamak, kişiye kaldırabileceğinden daha fazla iş vermek, tehdit, fiziksel şiddet, kişiyi tek başına veya başkalarının önünde aşağılamak, isimlendirmek, aşağılamak ve sürekli eleştirmek, yaptığı işi küçük görmek, diğer çalışma arkadaşlarından daha yetersiz olduğu hissi vermek vb., görüldüğü gibi bu tür psikolojik şiddet aynı ofiste birlikte çalışan kişiler arasında çeşitli davranışları içermektedir. Örneklerden anlaşılacağı üzere bu hareketler kişinin güvenliği ile fiziksel ve ruhsal sağlığı açısından tehlike oluşturabilecek hareketlerdir.

Mobbingin Etkileri Nelerdir?

Mobbinge maruz kalmanın kişinin zihnine, sosyal hayatına, maddi durumuna ve hatta bedenine birçok etkisi vardır. Yaşadığımız her iyi ya da kötü deneyimin etkilerini farklı derecelerde taşıdığımız için, sürekli ve sistematik olarak aşağılanan, tehdit edilen, tacize uğrayan, genel olarak kötü muamele gören bir kişi, pek çok olumsuz etkiyi ortaya çıkaracaktır. İşte bu etkilerin bazı örnekleri; kendine güven kaybı, genel bir isteksizlik hissi, fizyolojik sorunlar (baş ağrısı, iştahsızlık, ellerde terleme, titreme vb.), psikolojik rahatsızlıklardan kaynaklanan somatik ağrılar, işten ayrılma durumunda maddi kayıplar, yalnız ve izole hissetmek, artan huzursuzluk, hayal kırıklığı ve öfke, Mobbingin etkilerinden bahsederken ne kadar sürdüğünü ve ne kadar kötü olduğunu düşünmek önemlidir. Bu şiddetin her türü için geçerlidir. Uzun süre mobbinge maruz kalan kişilerde bunun sonucunda travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, panik atak gibi ruhsal hastalıklar gelişebilmektedir.

İşyerinde Mobbingle Nasıl Başa Çıkılır? 

Yukarıdaki durumların hepsini veya daha fazlasını işyerinizde yaşamış olabilirsiniz ve yaşadığınız şiddetin etkilerini hala hissediyor olabilirsiniz. Peki bu sizin kaderiniz mi? Bunu düzeltmek için şu anda ne yapabilirsiniz? Mobbingle nasıl baş edebilirsiniz? Öncelikle yaşadığınız durumun ne olduğunu bilmeniz, ve kendinizi korumanız gerekiyor. Bundan sonra ne yapacağınızı planlamak önemlidir. Karşılaştığınız şeyin psikolojik bir şiddet olduğunun farkına varmak ve haklarınız için yasal olarak mücadele edebileceğinizi hatırlamak kendinizi daha az çaresiz hissetmenize yardımcı olacaktır. İşte bu noktada mobbinge karşı hangi hukuki yolar izlenmelidir sorusunun cevabı önem kazanmaktadır. Şimdi isterseniz bu konuyu hukuki yönleriyle ayrıntısıyla ele alalım. 

Mobbingin Türk Hukukundaki Yeri 

Mobbing ile ilgili 2011 yılına ait İşyerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi konulu 2011/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile mobbingle mücadelede kamu kurumlarına ve amirlere görevler ve sorumluluklar verilmiştir Bu Genelge ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi ALO 170 kurulmuştur. Ayrıca çalışanların uğradığı psikolojik taciz olaylarını izlemek, değerlendirmek ve önleyici politikalar üretmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde Devlet Personel Başkanlığı, sivil toplum kuruluşları ve ilgili tarafların katılımıyla "Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu" kurulacağı hüküm altına alınmıştır. 

Ceza Kanunumuzda en net şekilde mobbing yaparak çalışanının fiziksel ve ruhsal sağlığının bozulmasına sebebiyet veren kişiye Kanun'un 96. maddesi kapsamında ceza verilebilmektedir. Buna göre “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükmü kapsamında mobbing yapan kişi adli mercilere şikayet edilerek suç duyurusunda bulunulmalıdır.

Danıştay 2.Dairesinin Esas:2020/1124 Karar:2020/3558 sayılı ve 17.12.2020 tarihli kararında ve başkaca birçok kararında da belirtildiği gibi kişinin görevinden alınmasını gerektirecek, görevinde yetersiz ve verimsiz olduğuna ilişkin hukuken geçerli somut bir bilgi ve belgenin sunulmaması, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı olarak kişilerin atama görmesi, geçici görevlendirme yapılması, disiplin cezası verilmesi gibi işlemler mobbingin varlığının ispat için önemli unsurlardır. Mobbinge maruz kalan kamu görevlisi bu hususları idari yargıya taşıyarak iptal davası açmalıdır. İptal kararı alınması ile birlikte amirinin keyfi bir uygulama yaptığı ve mobbinge maruz kaldığını öne sürerek konuyu yargıya taşımak gerekmektedir. 

Kamu görevlilerinin dışında işçiler içinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417. Maddesi ile mobbinge karşı koruma sağlanmıştır. Buna göre; “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür. İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.” Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin Esas:2022/5693, Karar:2023/7009 sayılı 20.06.2023 tarihli kararında da belirtildiği üzere işyerinde psikolojik taciz uygulanarak, iş sağlığı ve güvenliği haklarının ihlallerinden kaynaklı zarar doğurucu eylemler sonucunda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. 

Buraya kadar mobbinge maruz kalan kişilerin ne gibi haklarının olduğunu özetleyecek olursak öncelikli olarak işyerinde psikolojik şiddet sebebiyle kişiler uğranılan maddi ve manevi zararın tazminini talep edebilirler. Tazminat talebinin yanında “Eziyet” başlıklı TCK 96. maddesi kapsamında şikayetçi olunarak mobbing yapan kişi hakkında suç duyurusunda bulunulabilir. Tüm bunların yanında psikolojik şiddetin çeşidine göre Türk Ceza Kanunu’nda yer alan diğer suçlarda meydana gelebilir. Bunlar için ayrıca suç duyurusunda bulunmak gereklidir. Cinsel Taciz, Tehdit, Şantaj, Cebir, Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma, Nefret ve Ayrımcılık, Kişilerin Huzur ve Sükunun Bozma,Haberleşmenin Engellenmesi, Hakaret bu suçlara örnek olarak verilebilir. 

Şunu da belirtmek gerekir ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Esas:2014/4-110, Karar:2015/2600 sayılı ve 11/11/2015 tarihli kararında kamu görevlileri hakkında mobbing davaları doğrudan adli yargıda açılabilecektir. Böylelikle idare mahkemelerinden farklı olarak tazminat doğrudan mobbing yapan amire karşı açılacaktır. Tazminata hak kazanılması halinde tazminatı mobbing yapan kişi doğrudan kendisi karşılayacaktır. 

Mobbing Davası Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Mobbing kaynaklı davalarda zamanaşımı için özel bir süre öngörülmemiştir. Genel hükümler çerçevesinde zarar ve yükümlüsünün öğrenilmesinden 2 yıl içerisinde dava açılmalıdır. Herhalde fiilin işlenmesinden itibaren 10 yıl geçmesi halinde dava zamanaşımına uğrayacaktır. Mobbinge sebebiyet veren hareket aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil ediyorsa ceza mahkemesinde yargılama yapılan suçun ceza zamanaşımı kadar sürede mobbing davası açılmalıdır.

Son olarak mobbingi yasaklayan diğer bir hüküm ise Anayasa’nın 17. Maddesinde yer almaktadır. Bu madde uyarınca “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” 17. Maddenin 3. fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi’de 2018/27032 sayılı başvuruda 2 yıl içerisinde dokuz farklı disiplin cezası tesis edilmesini, bu disiplin cezalarının üçünün itiraz üzerine YÖK tarafından kaldırılmasını, diğerleri hakkında ise derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları gerekçesiyle iptal kararları verilmesini, devam eden süreçte intihal gerekçesiyle başvurucunun doktora tezi iptal edilmesini, doktor unvanının geri alınmasını, buna yönelik işlemin de Mahkemece iptal edilmesini, Bununla birlikte başvurucunun görev yaptığı üniversitenin rektörünün şikâyeti üzerine hakaret suçundan yürütülen yargılamada başvurucunun beraat etmesini, ayrıca başvurucunun görev süresinin sona ermesi nedeniyle yeniden atanmamak suretiyle görevine son verilmesine ilişkin işlemin de iptaline karar verilmesi hallerinin hepsini bir arada değerlendirdiğinde Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. 

Sonuç Olarak

Mobbing yani psikolojik şiddet ispatı kolay olmayan aslında yapılan fiillerin içerisine gizlenen, mağdurun tüm fiilleri puzzle parçası gibi bir araya getirerek ortaya çıkarabileceği bir konudur. Tek bir hareketin mobbing olarak değerlendirilmesi genellikle yapılan yanlıştır. Sistematik, kasıtlı, sürekli olarak yapılması gereken psikolojik şiddetin ispatı için delillendirilmesi çok önemlidir. Mobbinge maruz kalıyorsanız ve dava açmayı düşünüyorsanız hukuksal yardım almanız izleyeceğiniz yolun daha sağlıklı olması açısından önemlidir. Yapılanları delillendirmek için gerekli verileri toplayın not alın, haksızlığa uğradığınız fiilleri tek tek dava açarak iptal ettirin sonucunda genel bir dava olan mobbing davası ile mobbing yapan kişiye hem ceza hem de hukuk davası açmanız faydalı olacaktır.


Örnek Anayasa Mahkemesi Kararı: 

I. BAŞVURUNUN KONUSU 

1. Başvuru, psikolojik taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. 

II. BAŞVURU SÜRECİ 

2. Başvuru 5/9/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. 

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir: 

5. Başvurucu, bireysel başvuruya konu olayların gerçekleştiği dönemde Bingöl Üniversitesi (İdare) Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yardımcı doçent (doktor öğretim üyesi) unvanıyla öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

6. Başvurucu hakkında 2011 ila 2013 yıllarında dokuz farklı disiplin cezası tesis edilmiştir. Bahse konu disiplin cezaları ve bunlara ilişkin yargılama süreci şöyledir: i. Başvurucu 26/10/2011, 27/10/2011 ve 28/10/2011 tarihlerinde belli saatlerde izinli ve mazeretli olmamasına rağmen işe gelmediği gerekçesiyle İdarenin 27/12/2011 tarihli işlemiyle uyarma cezasıyla cezalandırılmıştır. Elâzığ 2. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 14/11/2012 tarihli kararıyla, başvurucunun derslerini aksattığı yönünde bir tespitin bulunmaması gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yönelik itiraz, Malatya Bölge İdare Mahkemesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 27/9/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. ii. İdarenin 27/12/2011 tarihli işlemiyle başvurucu, birçok konuda mesnetsiz iddialarla kurumu ve kişileri mağdur edecek şikâyetlerde bulunduğu gerekçesiyle kınama cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkemenin 14/11/2012 tarihli kararıyla, başvurucunun dilekçelerinde kullandığı ifadelerin mevzuata aykırı olmadığı ve İdareye yaptığı başvurulara cevap alabilmek için yeni başvurularda bulunduğu belirtilerek işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yönelik itiraz, Bölge İdare Mahkemesinin 18/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. iii. Başvurucu, görev sırasında amirine sözle saygısızlık etmek fiilini işlediği gerekçesiyle İdarenin 3/2/2012 tarihli işlemiyle aylıktan kesme cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkeme 14/11/2012 tarihli kararıyla başvurucunun İdareye sunduğu dilekçesindeki ifadelerin saygısızlık olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Bu karara yönelik temyiz istemi Danıştay Sekizinci Dairesinin 24/3/2015 tarihli kararıyla reddedilmiş ve anılan karar onanmıştır. iv. Hastalık raporunu en geç raporun düzenlendiği günü takip eden gün intikal ettirmediği gerekçesiyle başvurucu, İdarenin 22/5/2013 tarihli işlemiyle uyarma cezasıyla cezalandırılmıştır. Mahkemenin 29/3/2016 tarihli kararıyla soruşturma raporunun olayı tüm yönleriyle ortaya koyacak nitelikte olmadığı ve eksik incelemeye dayalı olarak hazırlandığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yönelik istinaf başvurusu Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 23/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. v. Başvurucunun, gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek, öğretim elemanı sıfatı ile bağdaşmayacak eylemde bulunmak fiillerini işlediğinden bahisle İdarenin 17/12/2013 tarihli işlemiyle hakkında kademe ilerlemesinin durdurulması cezası tesis edilmiştir. Elâzığ 1. İdare Mahkemesinin 3/2/2015 tarihli kararıyla, başvurucuya savunma hakkı tanınmadığı ve usulüne uygun soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yönelik temyiz istemi Danıştay Sekizinci Dairenin 26/1/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş ve anılan karar onanmıştır. vi. Doktora tezinde usulüne uygun olmayan alıntı yaparak "bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek" şeklindeki disiplin suçunu işlediği gerekçesiyle başvurucunun üniversite öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılması cezası ile cezalandırılması İdare tarafından teklif edilmiştir. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) Yüksek Disiplin Kurulu 12/9/2013 tarihinde teklifin reddine, başvurucunun eyleminin mevzuatta geçen diğer hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi için İdareye gönderilmesine karar vermiştir. vii. Başvurucu hakkında tesis edilen üç farklı kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, başvurucunun itirazı üzerine YÖK'ün muhtelif tarihli kararlarıyla kaldırılmıştır. Bu nedenle söz konusu işlemlerin iptali işlemiyle açılmış davalar hakkında Mahkemece farklı tarihlerde karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. 

7. Başvurucu, kendisine verilen disiplin cezalarının mahkeme kararlarıyla iptal edilmesi nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların tazminine karar verilmesi talebiyle 26/5/2014 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; hakkında yürütülen disiplin soruşturmalarının ve cezalarının bir işkence aracı olarak kullanıldığını, bu yolla kendisine psikolojik taciz uygulandığını ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu süreç içinde psikolojik tedavi gördüğünü belirterek buna ilişkin raporları Mahkemeye sunmuştur. 

8. Mahkeme 30/12/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; uyuşmazlık konusu olayda hizmet kusurunun bulunmadığı, başvurucunun ileri sürdüğü zararın muhtemel zarar kapsamında kaldığı, tam yargı davalarında ise ancak ilgilinin uğradığı gerçek zararların tazmininin amaçlandığı vurgulanarak başvurucunun iddiaları karşısında İdarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesine olanak bulunmadığı ifade edilmiştir. 

9. Başvurucu bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Temyiz dilekçesinde başvurucu; görevine son verilmeden önce kendisine psikolojik şiddet uygulandığını, istifa etmeye zorlandığını, bu süreçte psikolojik tedavi görmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Söz konusu raporları Mahkemeye sunmasına rağmen Mahkemece bu husustaki iddialarının dikkate alınmadığını vurgulayan başvurucu, mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.

10. Danıştay Sekizinci Dairesi 30/5/2018 tarihinde, mahkeme kararının tazminat talebinin reddine ilişkin kısmının onanmasına; nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir. Onama kararının gerekçesinde, mahkeme kararının ve dayandığı gerekçenin usule ve kanuna uygun olduğu ve bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.

11. Nihai karar 6/8/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

12. Öte yandan İdare 5/2/2015 tarihinde, intihal yapıldığı gerekçesiyle başvurucunun doktora tezinin iptaline ve doktor unvanının geri alınmasına karar vermiştir. Açılan davada Elâzığ 1. İdare Mahkemesinin 29/9/2017 tarihli kararıyla işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararda, konu ile ilgili bilirkişi raporlarına da dayanılarak intihal kapsam ve boyutuna ulaşmayan atıf ve alıntılama hataları nedeniyle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.

13. Bununla birlikte başvurucu; görev yaptığı üniversitenin rektörü, rektör yardımcısı, fen edebiyat fakültesi dekanı ve Türk dili ve edebiyatı bölüm başkanı hakkında görevi kötüye kullanma suçunu işledikleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştur. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 13/7/2012 tarihinde soruşturma izni verilmesi için evrakın YÖK'e gönderilmesine karar vermiştir. YÖK 21/3/2013 tarihli işlemle ilgililer hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar vermiştir.

14. Ayrıca başvurucu hakkında görev yaptığı üniversitenin rektörünün şikâyeti üzerine sesli ve görüntülü bir ileti ile hakaret suçundan ceza yargılaması yürütülmüştür. Bingöl 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/6/2013 tarihli kararıyla başvurucunun eyleminin psikolojik tacizle ilgili bir yazıyı internet sitesinde yayımlamaktan ibaret olduğu, suç işleme kastıyla hareket etmediği belirtilerek beraatine karar verilmiştir. 

15. Yine başvurucu, söz konusu kişiler hakkında adli yargıda tazminat davası açmıştır. Bingöl 2. Asliye Hukuk Mahkemesi söz konusu tazminat davasında somut olayda tazminat davasının kişiler aleyhine değil idareler aleyhine açılabileceğini belirterek davanın husumet yokluğundan reddine karar vermiştir. 

16. Son olarak başvurucunun görev süresinin sona ermesi nedeniyle İdarenin 7/5/2013 tarihli işlemiyle yeniden atanmamak suretiyle görevine son verilmesine karar verilmiş ve bu tarihten itibaren Üniversiteyle ilişiği kesilmiştir. İşlemin iptali istemiyle açılan davada ilk olarak Mahkeme 10/4/2014 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, İdarenin görev süresini uzatmak hususundaki takdir yetkisine vurgu yapılmış; takdir yetkisinin kullanımı konusunda kamu hizmetinin gereklerine ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı, işlemin tesisi sürecinde de usule uyulduğu belirtilmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesi bu kararı onadıktan sonra karar düzeltme aşamasında başvurucunun karar düzeltme talebini kabul ederek Mahkemenin ret kararının bozulmasına karar vermiştir. Nihai olarak göreve son verme işleminin iptaline ilişkin olarak Erzurum 2. İdare Mahkemesi tarafından verilen karar Danıştay Sekizinci Dairesi tarafından onanmış, bu karara yönelik karar düzeltme talebi de 19/1/2022 tarihinde reddedilmiştir.

17. Ayrıca başvurucu hakkında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 3/8/2012 tarihinde "depresif duygu durumu, anhedoni ve insomnia" tanılarıyla tek hekim tarafından 10 gün, 28/8/2012 tarihinde aynı tanıyla sağlık kurulu tarafından 1 ay, Ankara Gazi Mustafa Kemal Hastanesinde 26/9/2012 tarihinde "depresif nöbet" tanısıyla 10 gün istirahat raporu düzenlenmiştir. IV. İLGİLİ HUKUK 

18. İlgili hukuk için bkz. Mehmet Bayrakcı, B. No: 2014/8715, 5/4/2018, §§ 30-45; Ebru Bilgin [GK], B. No: 2014/7998, 19/7/2018, §§ 43-67, Türkan Aydoğmuş, B. No: 2018/19000, 12/1/2022, §§ 16-18. 

V. İNCELEME VE GEREKÇE 

19. Anayasa Mahkemesinin 14/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Adli Yardım Talebi Yönünden 

20. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

21. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir. 

B. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia 

1. Başvurucunun İddiaları 

22. Başvurucu; daha önce herhangi bir psikolojik sorunu olmamasına rağmen yaşadığı olaylar nedeniyle tedavi görmek zorunda kaldığını, yürütülen soruşturmalar sonucunda kendisine dokuz farklı disiplin cezası uygulandığını ve bunların yargı yoluyla iptal edildiğini belirtmiştir. Bununla birlikte süreç içinde doçentlik ve profesörlük başvurusu yapamadığını, ayrıca doktora tezinin iptal edilip doktor unvanının alındığını ve yeniden atanmamak suretiyle görevine son verildiğini, bunun öncesinde de baskılarla istifa etmeye zorlandığını ifade etmiştir. İleri sürdüğü olaylar bağlamında kendisine sürekli ve sistematik bir şekilde psikolojik taciz uygulandığını, bu hususta açtığı tam yargı davasının reddedildiğini vurgulayan başvurucu, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. 

2. Değerlendirme

23. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir: "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. ... Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 1879/2013, § 16). Başvuruya konu şikâyetlerin tümü -Anayasa Mahkemesinin önceki kararları da dikkate alınarak- Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, §§ 59, 60; Sümeyye Örnek, B. No: 2014/11091, 7/6/2017, § 16; Mehmet Bayrakcı, § 50; Ebru Bilgin, § 70; Türkan Aydoğmuş, § 22).

25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30). 

26. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklara bir eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerektiğine ve söz konusu ağırlık düzeyi belirlenirken gözönüne alınması gereken durumlara ilişkin ilkeler tespit etmiştir (Şehnaz Ayhan, B. No: 2013/6229, 15/4/2014, §§ 21-26; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, §§ 31-36; Emel Leloğlu, B. No: 2013/3512, 17/7/2014, §§ 26-31; Hüdayi Ercoşkun, §§ 84-88; Hacer Kahraman, B. No: 2013/7935, 20/4/2016, §§ 51-56). Bu tespitler ışığında somut olaya konu muamelelerin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Bayrakcı, § 59; Ebru Bilgin, § 76, Türkan Aydoğmuş, § 24). a. Kabul Edilebilirlik Yönünden 

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 

b. Esas Yönünden 

i. Genel İlkeler 

28. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; çalışan bireylerin maddi ve manevi varlıklarının korunması bağlamında devletin Anayasa'nın 17. maddesinin yanı sıra 5., 12., 49. ve 56. maddeleri çerçevesinde üstlenmesi gereken negatif ve pozitif yükümlülüklerinin kapsamına, başta 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde imzalanan sözleşmeler olmak üzere uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerin taahhütlerine, bu doğrultuda hayata geçirilen düzenlemelere ilişkin açıklayıcı değerlendirmelere ve genel ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı, §§ 61-72, Ebru Bilgin, §§ 79-83).

29. Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ILO ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için; i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması, ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması, iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içermesi gerekir (Mehmet Bayrakcı, § 69; Ebru Bilgin, § 80; Türkan Aydoğmuş, § 27). 

30. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu mağdurun konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir (Aynur Özdemir ve diğerleri, B. No: 2013/2453, 24/3/2016, § 79; Hacer Kahraman, § 69, Mehmet Bayrakcı, § 70, Ebru Bilgin, § 81; Türkan Aydoğmuş, § 28). 

31. Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir: i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması iii. Pozitif ayrıcalıklar tanınması gereken çalışanların önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması (Mehmet Bayrakcı, § 71; Ebru Bilgin, § 82; Türkan Aydoğmuş, § 29)

32. Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmenin öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanında olduğu da daha önceki kararlarda sıklıkla vurgulanmıştır. Sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik yapılacak incelemede olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin rolü bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır (Aynur Özdemir ve diğerleri, § 81; Hacer Kahraman, § 70, Mehmet Bayrakcı, § 72, Ebru Bilgin, § 83; Türkan Aydoğmuş, § 30). ii. İlkelerin Olaya Uygulanması 

33. Somut olayda başvurucunun haksız yere maruz kaldığını ileri sürdüğü işlemlerin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşıp ulaşmadığı değerlendirilirken süreç içinde gerçekleşen vakıaların tümünün birlikte değerlendirilmesi gerektiği tartışmasızdır. 

34. Başvurucu hakkında 2011 ila 2013 yıllarında dokuz farklı disiplin cezası tesis edilmiştir. Bu disiplin cezalarının üçü itiraz üzerine YÖK tarafından kaldırılmış, diğerleri hakkında ise derece mahkemelerince hukuka aykırı oldukları gerekçesiyle iptal kararları verilmiştir. Devam eden süreçte intihal gerekçesiyle başvurucunun doktora tezi iptal edilerek doktor unvanı geri alınmış, buna yönelik işlem de Mahkemece iptal edilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun görev yaptığı üniversitenin rektörünün şikâyeti üzerine hakaret suçundan yürütülen yargılamada başvurucu beraat etmiştir. Ayrıca başvurucunun görev süresinin sona ermesi nedeniyle yeniden atanmamak suretiyle görevine son verilmesine ilişkin işlemin de iptaline karar verilmiştir. 

35. Öte yandan söz konusu disiplin cezalarının tesis edildiği dönemde başvurucu hakkında "depresif duygu durumu, depresif nöbet, anhedoni ve insomnia" tanılarıyla sağlık raporları düzenlenmiştir. Bu bağlamda İdarenin yargı yerlerince iptal edilenbahse konu işlemlerinin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından katlanılamaz bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı ve manevi bütünlüğünü tehdit etmediği, neticede psikolojik taciz boyutuna ulaşmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik olarak ileri sürdüğü ihlal iddiasının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında ele alınması gerekir. 

36. Başvurucu; derece mahkemelerine sunduğu dilekçelerde, hakkında yürütülen disiplin soruşturmalarının ve verilen disiplin cezalarının bir işkence aracı olarak kullanıldığını, kendisine psikolojik taciz uygulandığını ve bu süreçte tedavi görmek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Somut olay bakımından başvurucunun iki yıllık süreçte dokuz farklı disiplin cezasıyla cezalandırıldığı fakat bu yöndeki işlemlerin yargı yerlerince iptal edildiği veya YÖK tarafından kaldırıldığı, bununla birlikte aynı dönemde başvurucu hakkında psikolojik hastalık tanısı konulduğu görülmüştür. Derece mahkemeleri tarafından ise başvurucunun bu bağlamda bir sürece yayılan olaylar ile desteklenen ciddi iddiaları bulunmasına rağmen herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Öyle ki başvurucunun psikolojik taciz iddialarına mahkeme kararının davanın özeti kısmında dahi yer verilmemiştir. 

37. Öte yandan başvurucunun ilgili kişiler aleyhine adli yargıda açtığı tazminat davasında da kişiler aleyhine değil idareler aleyhine dava açılması gerektiği belirtilerek husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun ilgili kişiler aleyhine görevi kötüye kullanma suçundan yaptığı şikâyet de YÖK tarafından soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. 

38. Kamusal makamlar; psikolojik taciz oluşturan durumları tespitle yetinmemeli, bu tür davranışların oluşmaması ya da telafi edilmesi amacıyla etkili önlemleri hızla almalıdır. Kamusal makamların psikolojik taciz iddiaları karşısında hızlı davranarak gerçeği ortaya çıkarması, psikolojik tacizi ortadan kaldıracak, tekrarlamasını önleyecek tedbirleri alması ve mağdurun zararlarının giderilmesini sağlamasının bir yandan kamusal hizmetin etkin bir şekilde yürütülmesine hizmet edeceği, diğer yandan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması bağlamındaki pozitif yükümlülüğün gereği olduğu söylenebilir. Bununla birlikte somut olaydaki tam yargı davasının maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında giderim sağlayacak yol olduğu tartışmasızdır. Ancak mevcut başvurunun koşullarında tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle başvurucunun var olduğu açık olan manevi zararlarının tazmin edilemediği görülmüştür. Bu bağlamda Mahkemece ulaşılan ret sonucunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak, başvurucunun zararlarını tazmin edecek şekilde ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği sonucuna ulaşılmıştır. 

39. Sonuç olarak somut başvuruda kamusal makamlar tarafından etkili önlemler alınmaması ve yürütülen tam yargı davasında derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır. 

40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. C. Giderim Yönünden 

,41. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur. 

42. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır. 

43. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). 

44. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir. VI. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; A. Adli yardım talebinin KABULÜNE, B. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, D. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elâzığ 2. İdare Mahkemesine (E.2014/646, K.2014/1332) GÖNDERİLMESİNE, E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE, F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Sekizinci Dairesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Yorumlar